Fenerbahçe’nin Beşiktaş deplasmanında 3-1 galip ayrıldığı müsabakayı spor yazarları değerlendirdi. Sarı-lacivertli futbolcuların performansı, usta kalemleri mest etti.
İsmail Kartal yönetimindeki Fenerbahçe, şampiyonluk yarışında çok kritik bir galibiyete imza attı. Galatasaray’ın Adana Demirspor’u mağlup ettiği maçın ardından oynanan derbide sarı-lacivertliler, Beşiktaş deplasmanında 3-1’lik skorla galip geldi.
Fenerbahçe’nin derbi zaferini spor yazarları kaleme aldı. Sarı-lacivertli futbolcular performansıyla geceye damga vururken övgüleri de topladı.
İşte Beşiktaş – Fenerbahçe maçının ardından yapılan değerlendirmeler…
ŞAMPİYON ADAYI DERBİDE BELLİ OLUR! / ERCAN GÜVEN
Bahaneler ve mazeretler ikinci plandadır. Terim’in futbol literatürümüze kazandırdığı “resultante importante” diye bir söz var ya; derbilerde her şeyden önce skora bakılır. Çünkü derbiler şampiyonluğun demosu sayılır!..
İster kader, ister tercihler birikmiş acemilikler… Fenerbahçe tek ayak üstünde yakaladığı Beşiktaş’ı evinde yenerek nihai zafere koskoca bir adım attı. Liderliğine geri döndü. Beşiktaş çöktü.
Sakatlıklar sürecini yavaş yavaş geride bırakmaya başlayan Fenerbahçe’de sahaya çıkacak takım belliydi. İsmail Kartal sadece İsmail’in yerine Crespo ile fantezi yapmıştı. Ancak, tüm avantajları (Samet, Feyyaz, Rıza veya Hasan Arat, taraftar gibi) saha dışında olan Beşiktaş zor durumdaydı. Rıza Çalımbay adeta talihsiz sürecin üzerine üzerine giderek Aboubakar’ı, Ahmetovic’i bile kulübeye göndermişti. Bu tercihti ama savunmasını ilk kez yan yana oynayan futbolculardan kurması mecburiyetti.
Adeta emek ve sermaye’nin mücadelesi gibiydi derbi!.. Kartal’da yıldız sınıfından beyaz yakalı olarak Chamberlain’den başkası yoktu. Biraz Gedson, biraz Rebic; gerisi emekçi, futbolun mavi yakalısı. Fenerbahçe ise tam tersi.
İlk yarı Fenerbahçe’yi durdurup ikinci yarı kazanmayı planlıyordu muhtemelen Rıza Hoca. Oysa ikinci yarı yenildi.
Zaten henüz 10. dakikada şemsiye tersine döndü Beşiktaş adına. Ferdi’den Tadic’e, ondan Dzeko’ya gelen top ağları buldu. Ama Çalımbay’ın planı bir süre daha çalıştı. Samet yine yaptı yapacağını ve Djiku’nun topu ikram ettiği Cenk’i ceza sahasında yere indirdi. Bireysel hatanın bedeli penaltıyı Chemberlain attı maç yeniden başladı.
Beşiktaş’ın talihsizliği derbide de sürüyordu bir yandan. Gedson sakatlanınca yerine Salih girse de enerjisini ve dayanıklılığını çok etkiledi Beşiktaş’ın. Ardından ilk yarı bitmeden Umut da sakatlanıp çıktı ve görev Tayfur’a kaldı. Fenerbahçe’ye sıkıntı yaratan takımlar onu geri koşturanlardı ve gittikçe azaldı Beşiktaş’ta.
Beşiktaş zaten temposuz bir takımdı, fizik gücü düşüktü, çabuk oynayamıyordu ama bu fırsattan yararlanması gereken Fenerbahçe de ilk yarıda tempo yapamıyordu.
Çünkü Dzeko gezgin oynuyor ekstradan yoruluyordu. Osayi ilk yarıda sadece bir kere hücum organizasyonu içinde olabilmişti. Samet kötü, Djiku geri dönüşün sıkıntılarını yaşıyordu. Neyse ki, Tadic işin başındaydı.
İkinci yarı daha baskılı bir Fenerbahçe vardı. 60 dakikada Szymanski Beşiktaş ceza alanında biçildi. Hakem epeydir memleketten uzakta “yarı ithal” sayılsa da “devam” dedi meslektaşları gibi. Bu kez VAR durumdan vazife çıkardı ve hakeme pozisyonu bir kez daha izleterek bir hafta boyunca derbinin bir kenara bırakılıp hakem ve penaltı konuşulmasını önledi.
İyi ki, VAR vardı!.. Penaltıyı eski penaltılarına benzemeyen bir şekilde garantili kullandı Tadic ve Fenerbahçe bir kez daha öne geçti.
Çünkü ikinci yarı Beşiktaş aynı stratejiyi sürdürüp top tutamadan sakin oynayarak rakibi öne çekmeye, arkada boşluk aramaya devam etti. Fenerbahçe ise “olması gerektiği gibi”ye yaklaştı her geçen dakika. Osayi hücuma dahil oldu. Szymanski Fred’e güvenip adeta forvet oynadı. İrfan Can direklerden döndü. Mert olmasa fark artabilirdi ki o Mert bir de penaltı kurtardı maç sonu.
Evet kaleci Mert’in yine VAR zoruyla verilen Tadic’in kullandığı ikinci penaltıyı çıkartması da var son dakikalarda ama Szymanski hemen telafi etti, skoru 1-3 yaptı. Zaman olsa fark artardı. Bitikti Beşiktaş.
Bu derbi zaferi liderlik getiri yanı sıra Fenerbahçe’nin çoktan başlamış olan ikinci galibiyet serisini tetikleyecek ve nihai zaferi çok derinden etkileyecektir.
DERBİ OLDUĞUNA EMİN MİYİZ? / BURCU KAPU
Sezon içinde en zor maçlardan birinde rakibini hem eksik hem oyun gücü düşük yakalamak ancak birkaç yılda bir olur. Fenerbahçe’de uzun yıllardır İnönü’de yenemediği Beşiktaş’ı bir daha ne zaman böyle yakalar belli olmaz. Dünkü oyunu siyah-beyazlılar adına eleştirmek hiç adil olmaz. Çünkü kötü transferlerle birbirini tamamlamayan mevkiler, kötü yönetim, sakatlıklar derken son yılların en kötü sezon başlangıcını yapan Beşiktaş’ta taraftar hariç, rekabet gücü olan, iddialı duran kimse yok. Yeni yönetimi çok zorlu bir süreç bekliyor.
Yönetmekten bahsetmişken, takımın belki de skora en yakın oyuncusu kulübede başladı maça. Aboubakar’ın bir önceki döneminde neler yaptığını Sergen Hoca söylemiş olmasına rağmen tekrar transfer edilmiş olması, ilk günden beri sorduğum soruyu yine çıkarıp ısıtmama sebep oldu. Oyuncuyu yeniden transfer edenler mi daha Beşiktaşlı, yoksa Sergen Yalçın mı? Neden itibar etmediniz zamanında Sergen Hoca’nın Aboubakar ile ilgili söylediklerine?
Biz derbinin kazananı Fenerbahçe’ye bakalım. Maçın ardından takımda bir kişi hariç herkesin yüzü gülüyordur. Kim derseniz? Malum stoper, Samet. Son iki sezondur yaptığı hata sayısı iyi oynadığı maçlardan fazla. Takımın deplasmanda daha diri ve organize başlayıp öne geçtiği oyunda yaptığı hatayla sadece bir gol ikram etmedi, aynı zamanda rakibi oyuna ortak olduğuna ikna edip arkadaşlarının enerjisini de aşağı çekti.
Fenerbahçe bu sezon ilk 15 dakikalarda attığı gollerle ligin maçlara en iyi başlayan takımı. Fred’in dönüşüyle topa sahip olması ve pres gücü kuvvetlenen takımda Djiku’nun da dönmesiyle oyun gücü katmerlendi. Özellikle Ferdi ve Tadic’in sol tarafı daha etkili kullanmasında Djiku-Ferdi bağlantısının rolü çok büyük. Maç boyu solda Ferdi-Tadic, sağda İrfan oyunu ince ince işledi.
Dzeko iki haftadır etkili oyunuyla ceketindeki eleştiri tozlarını silkelemeye devam ediyor. Sonuç olarak da 32’si sadece ikinci yarıda olmak üzere toplam 42 kez rakip ceza sahasında topla buluşarak sezonun en yüksek rakamlarından birine ulaştılar. Fenerbahçe dün rakibini belki tabelada değil ama oyunda tarihi bir farkla yendi.
Avrupa’da 6 gollü mağlubiyetin faturası o maç mevkisinde oynamayan İsmail’e mi kesildi de, İsmail’in ayağı o günden beri ilk 11’den kesildi bilmiyoruz. Ama Crespo’nun etkisiz oyununa rağmen Fenerbahçe merkezi kaptırmadıysa biraz da sebebi rakibin kadro kalitesi. Sarı-lacivertliler bu sezon şampiyonluk yarışını son haftalara kadar götürebilir. Avrupa’da final oynayabilir. Bu kadro bunu söylüyor. Ama tüm bunların olması için İsmail Hoca’nın maç içinde ne zaman planı değiştirmesi gerektiğini, oyunun ne zaman değişiklik diye bağırdığını, oyuncuların sakat sakat oynamamasını, yani takımı maçlara hazırlarken yaptığı liderliğin çok daha fazlasını 90 dakika içinde yapması gerekiyor. Yaparsa kazanacağı başarılarla Fenerbahçe teknik direktörlüğü koltuğunda uzun yıllar kalabilir. Peki yapar mı? Cevabı kendisinde.
FENERBAHÇE İNÖNÜ’DE ÇOK FARKLI! / UZAY GÖKERMAN
İlerleyen haftalarda çok daha iyi anlaşılacaktır; Beşiktaş galibiyeti sezonun en önemli dönüm noktalarından biri olacaktır Fenerbahçe için.
Çok uzun zamandan bu yana derbilerde başarısız bir görüntü çiziyordu ve işin bu tarafını sıklıkla da “ağır” eleştiri altına alıyorduk.
Şöyle bir gerçeklik var; geçen sezon Fenerbahçe sahasında kaybettiği 2 derbiyi kazanmış olsa belki şampiyonluk el değiştirebilirdi.
O kadar önemli!
Diğer taraftan Trabzonspor yenilgisinin takım üzerindeki etkisini Kasım ayı içinde hep birlikte gözlemledik. Sakatlıklar bir tarafa işin psikolojik yönü olduğunu unutmamak, atlamamak gerekiyor.
Sportif mücadelelerde motivasyon ve onunla kol kola giden momentum “takım” kurgusunun en önemli bileşenidir.
Sürdürülebilir, devamlılığı olan başarı bu şekilde kalıcı hale gelir.
Fenerbahçe ile Galatasaray zirvede tek başına kaldılar ve kaybetmeden ilerliyorlar.
Hiç kuşkusuz sürekli birbirlerini izleyip, takip de ediyorlar. İyi oynayan takım diğerini de bir şekilde baskı altına alıyor.
Diğer taraftan takımı oluşturan futbolcular kazandıkça ve bunu taraftar coşkusuyla bir araya getirdikçe yaptıkları işten daha çok keyif alacak, özgüvenle sahada mücadele edeceklerdir.
İşte dün Fenerbahçe Beşiktaş karşısında her dakika biraz daha üzerine koyarak, seviyeyi yükselterek bize bunu gösterdi.
Evet bunun etkisini ve ne tür sonuçlarla ilişkili hale geleceğini birkaç hafta sonra çok daha rahat konuşur hale geleceğiz.
Fenerbahçe net bir sonuç aldı!
Rakibine sahada futbol namına bir aksiyon yapabilmesine başından sonuna kadar izin vermedi.
Çok fazla pozisyona girdi.
Attığı kadar kaçırdıkları konuşulacak seviyelerdeydi.
Tadic’in penaltı vuruşunu kaleci Mert çıkardı. Farkın açılmasını engelledi.
Dahası çok uzun yıllardan bu yana Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın arasındaki mesafe hiç böylesine büyümemişti.
Beşiktaş için bu sezonun hiç iyi geçmediğini zaten her hafta Kulüp içinde olup bitenleri takip ederek görüyoruz. Bir değişim, dönüşüm içine girdiler.
Önce teknik direktör değişti; peşinden Başkan!
Kadroda da eskiyen ya da artık bu takımı taşıyamayan oyuncular olduğu herhalde bu maçta çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Rıza Çalımbay genelde bu tür karşılaşmaları kazanmanın bir yolunu bulurdu. Öncelikle şunu söylemem doğru olur; Beşiktaş’ın teknik direktör seçimi çok acele ile alınmış ve “Camia’nın Çocuğu” kontenjanından kaynaklı bir hamleydi.
Türkiye’de bu iş öyle olmasa da teknik direktörlük makamı teknik, taktik, oyun planının çalışılıp, sahaya belli bir sıra ve strateji ile verilen bir yerdir.
Rıza Çalımbay geçtiğimiz sezonlarda Sivasspor’da bu saydığımız oyun bileşenlerinden kaçını üretip de başarılı olmuştur sorusunu sormadan ve cevabını aramadan doğru karar vermek mümkün değildir.
Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında futbolcu özelinde belirgin farklar olsa da futbol adına bu kadar silik bir görüntü olması da temelde Rıza Çalımbay’ın sahada pragmatistçe bir fayda üretmeye çalışmasından kaynaklanmaktadır.
Haftalardır stoper oynayan Necip’e orta alanda çok güç bir görev yüklemek bir riskti.
Gedson oyundan çıktıktan sonra Beşiktaş’ın orta alanı komple düştü.
Fenerbahçe’nin etkili ve güçlü oyun oynamasına katkı sağlayan araçlardan biri de işte bu pısırıklıktır!
İsmail Kartal elindeki oyuncu havuzunun içinde farklı denemeler yapmayı sürdürüyor.
Yani, genel anlamda 100.000 kişiye sorulsa “İsmail Yüksek mi yoksa Crespo mu?” diye herhalde Crespo cevabını verecek kişi sayısı iki elin parmak sayısını geçmezdi.
Crespo sahanın en çok koşan oyuncusuydu.
Hemen her yerde onu gördük. Orta alanda 2 kilit pasın merkezi oldu. Ferdi ile birlikte sahada Fenerbahçe adına en çok ikili mücadele kazanan oyuncusuydu.
Bu karşılaşmanın gizli öznesinin Crespo olduğunun hakkını vermek gerekiyor.
Dün Fenerbahçe adına sahada iki deneyimli oyuncu vardı; Dzeko ve Tadic. Gerçekten bu sezon bu iki oyuncunun katkısı büyük fark yaratıyor.
Oyunun Fenerbahçe adına ilk yarıda sıkıştığı her bölümde Dzeko orta alana kadar gelip sürekli pas bağlantısı olmaya çalıştı.
Kanatlardaki savunma oyuncuları Ferdi ve Samuel’in takımın hücum gücüne katkıları çok önemli ve değerli.
Fred önceki maçlara göre biraz tutuktu; İsmail Kartal’ın maç sonu açıklamalarından performansını etkileyecek bir sorunu olduğu anlaşıldı. Ama neden 90+3’e kadar sahada kaldı, kuşkusuz soru işaretiydi.
İsmail Kartal’ın bu maç ilk oyuncu değişikliklerini 84. Dakikada yapması böylesine mücadele gücü yüksek bir karşılaşma için dikkat çeken bir husustu. Anlaşılan iyi oynayan düzeni bozmak istemedi.
Szymanski çok güzel, bizim artık görmeye alıştığımız mükemmel bir gol attı ve maçın son bölümünde takımı rahatlatan oyuncu oldu.
Hakem Atilla Karaoğlan’ın bu seviyelerde maç yönetmesinin mümkün olmadığını gördük.
Dzeko aleyhine Beşiktaş alanında verdiği faul kararına inanmak kolay değildi.
Szymanski’nin ceza sahasında düşürüldüğü pozisyona mesafesi 5 metreydi. O penaltı kararını ekran başında birilerinin uyarması ve yardımıyla verebildi.
Süper Ligin bu şekilde bu standarttaki hakemlerle nereye kadar gidebileceği sorusu gerçekten futbolumuzun en önemli meselesidir.
Dün bu hatalar tolere edilebilecek bir seviyedeydi. Fenerbahçe-Galatasaray gerilimin çok yükseldiği bu sezonda iki takımın yakın gelecekte karşı karşıya gelecekleri düşünüldüğünde sonuçlardan tedirgin olmamak pek mümkün değil!
KADRO KALİTESİ / TOLGA ERSARI
Fenerbahçe’yi Dolmabahçe’de Beşiktaş karşısında galibiyete taşıyan kadro kalitesi oldu ki, iki takım arasındaki temel fark da buydu.
Şu net bir gerçek, Galatasaray ve Fenerbahçe kadro kalitesi olarak ligdeki diğer takımların çok üzerindeler. Dünkü derbide de bunu bir kez daha çok açık bir şekilde gördük. Fenerbahçe, sakatlıklar ve formsuzluklarla boğuşan Beşiktaş karşısında maç boyuncu üstün olan taraftı. Bunun sonucunda da sarı-lacivertliler, haklı bir galibiyet aldılar.
Rıza Çalımbay, ancak kora kor mücadele ederek Fenerbahçe karşısında iyi bir sonuç alacağını düşünmüştü. Çalımbay’ın ilk on bir tercihini de bu düşünce oluşturdu. Bunun neticesinde de Beşiktaş, adeta kulübesi sahadakilerden daha değerli bir şekilde maça başladı. Fakat bu, çok da doğru bir tercih değildi. Elbette tüm hafta boyunca takımın içinde olan kişi Rıza Çalımbay. Fakat Aboubakar’ın böyle bir derbide ilk on birde olması gerektiğini düşünüyorum. Aboubakar gibi oyuncuların varlığı bile rakip defans üzerinde bir tedirginlik yaratır. Nitekim Beşiktaş, hücumda hiçbir üretkenlik sergileyemedi. Beraberlik golü öncesi gelişen penaltı pozisyonu bile Fenerbahçeli oyuncuların ikramıydı. Tabii orada da İsmail Kartal’ın ciddi bir hatası söz konusu.
İsmail Kartal, sakatlıktan dönen Djiku’yu Beşiktaş derbisinde ilk on birde başlattı. Kırk beş günlük bir aradan sonra Djiku’nun ilk maçı Beşiktaş derbisi mi olmalıydı? Elbette ki hayır. Nitekim Djiku, hem maç eksikliğinin etkilerini hissetti hem de Samet’le uyum sorunu yaşadı. Penaltı pozisyonu da bunun bir yansımasıydı. Bu arada maçı da tamamlayamadı ve yeniden sakatlanarak çıkmak zorunda kaldı. Umarım olmaz ama belki tekrar bir sakatlık problemi yaşayacak.
Görüldüğü gibi İsmail Kartal’ın Djiku tercihi doğru değildi. Çok tercih edilen bir tandem olmasa da uzun zamandır birlikte oynayan Samet- Oosterwolde ikilisi bu maçta da sahaya sürülebilirdi. Djiku, ilerleyen maçların belli bölümlerinde süre alıp aşama aşama hazır hale getirilmeliydi.
Beşiktaş, derbinin kimi bölümlerinde topa sahip oldu ama bunları pozisyona dönüştüremedi. Siyah- beyazlılar, bal yapmayan arı misaliydiler. Kara Kartal’ı oyunda tutan, kaleci Mert Günok oldu. Tecrübeli kaleci pek çok pozisyonda, ki buna bir penaltı da dâhil, Fenerbahçeli oyunculara geçit vermedi. Bu anlamda kaleci Mert’in tarihi bir farkı önlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
63’ten sonra Rıza Çalımbay’ın kora kor mücadele planı da etkisini tamamen kaybetti. Bu andan sonra Aboubakar’ın sahaya sürülmesi de hiçbir fayda sağlamadı.
Gedson Fernandes ve Umut Meraş’ı çok etkili olamasalar da ilk yarıda kaybeden, ümit beslediği oyunculardan beklediği verimi alamayan, kanatları kullanamayan, hücumda üretemeyen Beşiktaş kaçınılmaz olarak mağlup oldu. Fenerbahçe ise her anlamda kalitesini sahaya yansıttı. Sarı- lacivertliler, iki kanadı da etkili kullandılar. Hatta Muleka, adeta oyunda kaldığı süre boyunca Ferdi Kadıoğlu’nu kovaladı. Esasen sarı- lacivertliler, sahanın her bölgesinde rakiplerine karşı üstünlük sağladılar. Szymanski gibi yıldızlar kimi zaman durgun kalsalar da skor katkısı yapmayı başardılar.
Kısacası, iki takım arasındaki kadro kalitesi farkı sonucu belirledi. Beşiktaş, sezon başında yapılan hataların sonuçlarını yaşıyor. Rıza Çalımbay resmen ateşten bir gömlek giydi. Bu oyuncuları yeniden motive etmek, fiziksel olarak güç takviye etmek gerçekten çok zor. Ayrıca bunun için ekstra bir zaman da lazım. Çalımbay’ın bu maçtaki tercihlerini doğru bulmasam da kendisi inandığım ve Beşiktaş’ın başında olması gerektiğini düşündüğüm bir teknik adam. Yeni yönetimin de ona yardımcı olması gerekiyor.
Atilla Karaoğlan, ilk yarıda genel olarak iyi bir yönetim gösterdi. İlk penaltıyı çok iyi süzerek kendisi verdi. Fakat ikinci yarıda performansı çok düştü. Maç tamamen VAR’ın kontrolünde tamamlandı. İki penaltıda ve hatalı kırmızı kart pozisyonunda yeri de iyi olmasına rağmen pozisyonları süzemedi. Her zaman söylediğim bir şeyi bir kez daha tekrarlayacağım, Türk futbolunun en büyük sorunu hakem sorunudur. Üzülüyorum fakat maalesef gerçek bu. Türk futbolunu yönetenlerin öncelikle bu soruna odaklanmaları gerekiyor.