Kaygı çocukları esir aldı

Dünya sorunları, akıllı telefonlar, sosyal medya ve sınavlar nedeniyle çocuklar, adeta kaygının esiri oldular. Korku, endişe, saç dökülmesi, egzema, depresyon bu durumun belirtileri arasında.

Kaygı çocukları esir aldı
Yayınlama: 26.04.2024
A+
A-

MİNE ÖZDEMİR GÜNELİ- Pandemi, savaşlar, iklim değişikliği, sınavlar, ekonomik sorunlar, saatlerce kullanılan akıllı telefonlar ve içinden hiç çıkılamayan sosyal medya platformları… Daha sayılabilecek birçok faktör yeni nesilde kaygı bozukluğunu gittikçe artırdı. Uyku sorunları başta olmak üzere yalnızlık, korku, beden imajı üzerine endişe, saç dökülmesi, egzama gibi cilt sorunları, depresyon belirtileriyle kendisini gösteren bu durum, bir uzmandan destek alınmadığında kişiyi intihara kadar sürükleyebiliyor. Öyle ki son yıllarda dünyada 15 ile 25 yaş arasındaki gençlerde artan intihar vakalarının en önemli nedenlerinden biri de anksiyete (kaygı) bozukluğu olarak gösteriliyor. Türkiye’de de kaygı düzeyinin yoğun yaşandığı ergenlerde bu durumun nedenleri değişiyor. Peki, kaygı tam olarak nasıl anlaşılır, aileler bu konuda nelere dikkat etmeli ve hangi önlemleri almalılar? Bu soruları Uzman Klinik Psikolog Begüm Madenoğlu Altunel’e sorduk.

Kaygı çocukları esir aldı

Ailenin tutumu önemli

Kaygının yaşamın içinde mutluluk ve üzüntü gibi hissedilen duygulardan biri olduğunu kaydeden Altunel, kaygının bir işlevi olduğunu, belirsizlik içeren, kontrol edilemeyeceği düşünülen anlarda, geleceğe dönük düşünceler olduğunda ortaya çıkan bir duygu olduğunu belirtti. Makul düzeyde kaygı hissetmenin yaşanan durum ne ise, durumu analiz etmeyi ve çözebilmeyi sağladığına dikkat çeken

Altunel, şunları söyledi: “Kaygı hissetmeyen bir çocuk ertesi gün olacak sunum için hazırlanmaz öyle düşünelim. Burada dikkat edilmesi gereken nokta kişinin günlük yaşamını etkileyen yoğun bir kaygı düzeyinin olup olmadığıdır. Eğer çocuğun kaygısından bahsediyorsak ebeveynin genel kaygı düzeyi ve kaygılı hissettiğinde nasıl başa çıktığı bir o kadar önemli. Hem dünyada yaygın hem de ülkemizde klinik başvurularda kaygı bozukluklarıyla sıkça karşılaşıyoruz.”

‘Yaşam kalitesi düşüyor’

Kaygı ile kaygı bozukluğunu ayırmak gerektiğinin altını çizen Altunel, kaygı bir duygu iken anksiyete bozukluğunda, belirsizliğe karşı dinmeyen bir korkunun söz konusu olduğunu dile getirdi. Kişinin terleme, üşüme, saç dökülmesi, egzama, kalp atışlarının hızlanması gibi bazı fiziksel belirtiler yaşayabileceğini vurgulayan Altunel, “Uykuları bozulabilir, yaşam kalitesi düşebilir. Çocuklar, yetişkinler gibi bu belirtilerin tümünü yaşayabilir. Genetik sebeplerden kaynaklanabileceği gibi çevresel etmenler ve günlük yaşam olayları da kaygı bozukluğuna sebep olabilir” dedi.

Çocukların önemli yaşam olaylarından izole edilemeyeceğini kaydeden Altunel, yaşa uygun biçimde, ebeveynin yoğun endişe içinde değil de sakin bir ses tonuyla açıklama yapmasının önemine değindi. Bu durumu Altunel, şu örnekle açıkladı: “Küresel ısınma konusunda üzüldüğünü ve endişelendiğini ebeveyn de ifade edebilir. Ebeveynler, genellikle kendi duygularını ifade etmek yerine durumu geçiştirmeye çalışıyor. İnanın çocuk böyle bir paylaşım görürse kendisi de hissettiği duyguyu ebeveyniyle konuşabileceğini düşünüyor. Bu konu özelinde bakarsak birlikte küresel ısınma için alabilecekleri önlemleri konuşmak çocuğa kontrol edebildiği alan olduğunu hissettirdiği için kaygıyı da azaltabilir. Çocuğun her konuda kontrolsüz bilgiye maruz kalması mutlaka önlenmeli.”

‘Gerçeklik azaldı’

Kaygı bozukluklarının günlük yaşamda farklı birçok türünün olduğunu söyleyen Altunel, “Bunlardan biri sosyal kaygı; diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğu. Bu durumda kişi sosyal ortamda başkaları tarafından eleştirileceğini düşündüğü için huzursuz ve endişeli hisseder. Sosyal ortamlardan tümüyle kaçınmak isteyebilir. Son zamanlarda sosyal medya kullanımının artmasıyla sanal ortamların çok yaygınlaşması, gerçek sosyal ortamların azalmasına bu da özellikle gençlerde sosyal anksiyete yakınmalarıyla daha çok terapiye başvurmalarına sebep olmakta” dedi. Altunel, çocuklarda kaygıya dair gözlemler varsa uzman desteği alınmasını önerdi. 

Kişiye göre değişiyor

​Begüm Madenoğlu Altunel kaygıyla baş edebilmek için atılması gereken adımları şöyle sıraladı:

*Kaygının; düşünce-duygu-davranış boyutu var. Buna örnek verecek olursak: Ya bir şey olursa (düşünce), endişe (duygu), oraya gitmekten kaçınma (davranış).

*Psikoterapi sürecinde, kaygıya sebep olan ve kaygıyı sürdüren sebepler o kişiye özgü beraberce çıkarılır, öncelikle bu bağlantı kurulmalı.

*Kaygıyla başa çıkmada kullanılan farklı teknikler danışana aktarılmalı.

*Oldukça yoğun kaygı yaşanan durumlarda, farklı psikolojik rahatsızlıkların eklenmemesi adına kişinin zaman geçmeden destek alması önem taşımakta.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.